Geçenlerde bir müşterim telefonda ağlıyordu.
6 aydır hazırlattığı web sitesini hâlâ yayınlayamamış. “Yuh, yok artık” dedim.
Hâlâ "birkaç detay daha kaldı" diye söyleniyordu en son. Bu arada rakipleri her ay binlerce lira kazanırken, o hâlâ font seçiyordu. (Tam burada alnıma ‘şak’ diye vurduğumu hayal edebilirsin.)
Derken tabii ki neredeyse klasikleşen web tasarımcıya ulaşamama ve iletişim problemleri de devreye girince… "Yahya, artık delireceğim. Mükemmel olsun diye uğraşırken her şeyi kaybediyorum" dedi.
Tanıdık geliyor mu sana bu hikaye?
Mükemmeliyet tuzağı: Oyalanmak ya da kazanmak, işte bütün mesele bu
Bugün o kafanı karıştıran, seni oyalayan "mükemmeliyet" denen tuzağı bi konuşalım mı?
Bazı laflar o kadar çok tekrarlandı ki, kulağa klişe gibi geliyor. Ama işte o kadar çok duymamızın sebebi aslında klişe değil, hakikat olmaları.
Mesela:
"Hedeften çok, gidilen yol kıymetlidir."
Ya da
"Mükemmel diye bir şey yok, hep daha iyisi var."
İşte bunlar hep belli başlı tecrübelerden ortaya çıkmış laflar.
O yüzden "klişe bu yeaa öfff" diye burun kıvırmak yerine şöyle bakmayı tercih edebilirsin;
“Bu laf niye edilmiş? Arkasında ne var? Ben bundan ne anlıyorum ve şimdiye kadar bu lafı gerçek anlamda hiç ciddiye aldım mı? Aldıysam ne yaptım?..”
Evet, bu gibi soruları sorarsan o klişeler senin için çalışmaya başlar.
Genelde mükemmelliğin peşinde oyalanırız. Sen de, ben de.
Bu kimsenin kimseye ahkam keseceği bir konu değil, çoğumuzun sorunu bu.
Çünkü mükemmellik denilen bir tuzak var gerçekten; kendini öyle cazip gösteriyor ki, peşinden koşarken hepimiz yolda takılıp kalıyoruz. Hedefi "mükemmel" yapacağım diye erteleme hastalığı... Biliyorum, beni anlıyorsun. Bu oyalanma bizim neslimizin kaderi gibi.
Tutarsızlık mı, esneklik mi?
Deneme-yanılma süreci, doğal olarak tutarsızlığı (yani bir tür istikrarsızlığı) barındırır. Ama bu aslında büyük bir esneklik ve öğrenme gücü demek.
Her hafta farklı denemeler yapmak hangi yolun sana uygun olduğunu keşfetmek demektir. Sabit kalmak yerine esnek hareket etmek büyümenin önünü açar. O yüzden, "bu sefer de olmazsa ne olacak?" diye korkup geri durmak yerine, farklı şeyler denemek şart. Tutarsızlık öğrenme sürecinin asıl itici gücüdür; öğrenmeden büyüme olmaz.
Unutma, önemli olan devam etmek, mükemmel olmak değil. Büyük başarılar sürekli ve ısrarcı çabanın ürünüdür, mükemmeliyetin değil. Tutarsızlık seni asla durdurmasın.
Yani söylemeye çalıştığım şey şu; arada bir tökezlemek, duraksamak, ritmini kaybetmek… hoş şeyler olmasa da asla vazgeçmene sebebiyet verecek şeyler de değil.
Asıl mesele, istikrara ulaşıncaya kadar yola devam etmek. Bu yol zaten uzun bir maraton, öyle tek atımlık bir yarış falan değil. Sen sadece koşmaya devam et yeter.
Bugün küçük de olsa bir adım at. İlerlemek için mükemmel olmayı bekleme. Evet, belki bu tam senin beklediğin "mükemmel adım" olmayabilir, ama bu adım belki de hayatındaki en büyük farkı doğuracak araç olacaktır. Denemezsen, bilemezsin!
Bu arada, şöyle çok güzel bir reklam filmi vardı:
Şirket Japonca bilen eleman arıyor. Ekran ikiye bölünüyor: Sol tarafta aday mükemmeliyetçiliğin dibine vurmuş, okka, divit, tuval, fırça ne varsa ortaya koyuyor, ortaya harika bir Japonca sanatı çıkarıyor. Sağdaki aday ise hiç oyalanmıyor, kargacık burgacık da olsa hemen bir kağıda şeyler yazıyor, katlayıp cebine koyup arabasına atlıyor ve şirkete gidiyor.
Sonra ekran birleşiyor; birinci aday sanat eserini tamamlamış ona gururla bakarken, ikinci aday işi kapmış, patronlarla el sıkışıyor.
Yani mükemmeliyet değil, harekete geçmek kazanıyor. İşte tam da bizim konumuzun özeti bu.
Haftaya daha düzenli, daha güçlü bir sen için yeni adımlar atmaya hazır ol. Çünkü hayat “her şeyi tam yapacağım” diye beklemek için çok kısa ve çok acımasız.
Mükemmeliyetçilik para kaybettirir mi?
Cevap basit:
Evet, kaybettirir.
Hatta sadece para değil, zamanını, enerjini, motivasyonunu da çalar.
Sen "en iyisi olsun" diye oyalanırken, başkaları aksiyona geçip pastadan payını alıyor. Bu bir pazarlama kampanyası hazırlarken de böyle, yeni bir iş kurarken de. Mükemmeliyetçilik seni bir adım öne taşımaz; tam aksine seni başlangıç çizgisinde tutsak eder. Unutma, insanların çoğunluğu mükemmel ürünleri değil, piyasadaki ürünleri sever.
2012’den bu yana öğrendiğim en büyük ders: Başlamak!
Benim 12 yılı aşkın tecrübem var, Türkiye'den Kanada'ya, Çin'den İngiltere'ye kadar birçok farklı coğrafyada hizmet veren markalarla çalıştım. Air Canada, Liberty Hotels, Remax... Onlarca kampanya, yüzlerce içerik. Bu süreçte elbette önemli değişim ve gelişimlerim, öğrendiklerim oldu. Ama aldığım en büyük ders neydi biliyor musun? Başla!
Mükemmel olmayı beklemeden başla. İlk yazın, ilk videon, ilk projen asla ‘yeterince iyi’ olmayacak. Mükemmel zaten olmayacak. Olmasın! Önemli olan o ilk adımı atıp geri bildirim almak ve gelişmek. Eğer her şeyi "tam" yapmak için bekleseydim, şu an bunları sana yazıyor olmazdım. Ha beklediklerim olmadı mı? Oldu tabii. Benden âlâ mükemmeliyetçi bulamazdın bir zamanlar. Nice yıllarımı kaybettim bu hastalık yüzünden! Sözün özü: Kazanmaya başlamak istiyorsan, harekete geçmek zorundasın.
Senin için bir sonraki adım ne olmalı?
Şimdiye kadar oyalandığın her an, aslında kazanabileceğin parayı masada bıraktığın andı. Artık durma zamanı değil.
"Daha az çalış, daha çok kazan, hayatı dolu dolu yaşa" sloganıyla kurduğum Tek Kişilik İş Hayatın projesi bunu daha iyi anlatabilmek için giriştiğim bir proje.
Özgürlüğüne düşkün, dijital dünyada iş kurmak isteyen, özellikle 18-27 yaş arası gençlere (ya da onlardaki enerjiden daha fazlasını içinde hisseden genç ruhlara) hitap eden bir yol haritası çizdim. Ücretsiz kaynaklarla başlayabilir, sonra ücretli eğitimler ve bire bir koçlukla zirveye çıkabilirsin.
Bu hafta telefonun başında ağlayan müşterim gibi olmayacaksın.
Çünkü sana "Tek Kişilik İş Haritası"nı vereceğim.
30 günde hangi işin sana uygun olduğunu keşfet, mükemmeliyetçilik hastalığından kurtul ve ilk adımını at. Artık "bir gün yapacağım" lafını etme. O bir gün bugün.
Oyalanma vakti bitti. Kazanma vakti başladı.