Bu Kadar Kolayı Varken Onlar Neden Zorun Peşine Düşüyorlar?
Bu büyük markalar yanılıyor olabilir mi?
Bir Tespit
Hikaye anlatımı iş dünyasında neden önemli ve yapay zeka neden bunun yerini alamıyor?
Bizi insan yapan hikayelerdir. Hikayeler birbirimizle bağlantı kurma, deneyimlerimizi paylaşma ve etrafımızdaki dünyayı anlamlandırma şeklimizdir.
Ve hikaye anlatımı iş dünyasında da aynı derecede güçlüdür. İşletmeniz hakkında bir hikaye anlattığınızda yalnızca belli bilgileri ve rakamları aktarmış olmuyorsunuz. Hedef kitlenizle duygusal bir bağ kuruyorsunuz. Markanıza ve neyi temsil ettiğinize önem vermelerini sağlıyorsunuz. Ve bu yapay zekanın kopyalayamayacağı bir şey.
Yapay zeka sayıları hesaplama, kod yazma, veriler sunma konularında harika olabilir. Ama hikaye anlatımının insani unsurunu anlayamıyor. Duygularımıza dokunup bize bir şeyler hissettiremiyor. Bu nedenle iş dünyasında insan zekası ve yeteneği her zaman gerekli olacaktır.
Yapay zeka ne kadar gelişmiş olursa olsun insanın hikaye anlatma gücünün yerini alamıyor. Hiçbir zaman alamayacak diyemem çünkü asla “asla” dememek gerektiğini biliyorum. Her şey çok hızlı gelişiyor ve değişiyor o yüzden uzak veya yakın gelecekte ne olur bilemem. Ama bildiğim bir şey var ki o da şu anda yapay zekanın bunu yapamadığı. (Yapay zekanın mühendisleri de insan seviyesinde becerilerle donanmış genel yapay zekanın en az 5-10 yıla ihtiyacı olduğunu söylüyorlar. Kaldı ki onun da “hissetmekten” ve “duyguları anlamaktan” hâlâ uzak olacağını öngörüyorlar.)
Örneğin YZ ilk parladığı aylarda yıllardır çalıştığım ajanslar bile benimle aralarına biraz mesafe koydular. Ama tahmin edin ne oldu; daha sonra yeniden bana ulaştılar.
Çünkü onlar işlerinde uzmanlar ve yaptıkları her işe profesyonel yaklaşmaları gerektiğinin farkındalar. Bu anlamda YZ ile oluşturulan içeriğin onların pazarlama ihtiyaçlarına tam anlamıyla karşılık veremediğinin çabuk farkına vardılar. Yapay zeka tarafından oluşturulan içeriğin ihtiyaç duydukları etkiyi sağlayamayacağını ilk elden gördüler.
Size bir şey daha söyleyeyim mi? Bugünlerde bana (ve elbette tüm metin yazarlarına) ulaşan müşterilerin artık dilinden düşmeyen bir ifade var: "Lütfen yapay zeka ile yazılmasın, sizin kendi yazdığınız metinleri istiyoruz". Bunun bir anlamı olmalı. Ve siz burada ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi?
İnsani dokunuşu istiyorlar.
Yani işinizi pazarlamaya çalıştığınızda yalnızca bilgilere ve rakamlara odaklanmayın. Bir hikaye anlatın. Hedef kitlenizle bağlantı kurmanın ve kalıcı bir izlenim bırakmanın en iyi yolu budur.
İnsan dokunuşu kalıcıdır.
İki Yaklaşım
1) Sosyal Medya ve Etkileşim
İnsanlar sadece eserle değil, onun sahibiyle de ilgilenirler. Bu duygusal etkileşimdir.
2) Beğendiğim Bir Tweet ve Yorum:
Yazmak Zor mu Geliyor? Doğru yoldasınız!
“Yazmanın zor olduğunu düşünüyorsanız, bunun sebebi iyi yazmaya çalışıyor olmanızdır.”
Twitter’da bu gönderinin altında insanların tartışmalarını okudum. Onlarca yorum vardı, üçü dikkatimi çekti; birisi “zor olmalı, çünkü fazla kolaysa muhtemelen kötü bir yazıdır” diyordu. Diğeri “hayır zor değil içgüdüsel olmalı”, bir diğeri ise “yazdıkça kolaylaşıyor” diyordu.
Üç fikre de katılıyorum.
Evet yazmak zor olmalı, benim için öyle. Hala her serferinde zorlanıyorum, özellikle başlarken. Imposter sendromu, writer’s block (yazar tıkanması), sıkılma.. hepsini yaşıyorum.
Ama süreçten de sonuçtan da keyif alıyorum.
Gerçekten de yazdıkça kolaylaşıyor ve bir refleks haline geliyor, bazı şeyler içgüdüselleşiyor. Yazmak zor olmalı ama aynı zamanda keyifli de olmalı.
Yıllardır Air Canada, Yataş, Remax, Liberty Hotels, Obilet, Tadım, Pınar, Beypazarı vb onlarca ulusal, hatta global markalarla, okyanus ötesi reklam ajanslarıyla çok rahat çalışabilmemin arkasında yazmaktan aldığım bu keyif yatıyor.
Keyif almadan sürdüremezsiniz zaten. Çalıştığınız markalara (bu kendi markanız da olabilir) sağlayacağınız sonuçların ve onlardan alacağınız geri dönüşlerin heyecanı, beklentisi tutkulu kalmanızı sağlıyor. Sıkıntılı süreci katlanılır kılan bu.
Yoksa gerçekten zor. Ve evet, zor olmalı, size zor gelmeli. Tıpkı iyi ve güzel olan her iş gibi. Yeterince emek harcanmamış, gerekli seviyede özen gösterilmeden elde edilmiş hiçbir işin çıktıları da, size sağlayacağı faydaları da istenen düzeyde olmayacaktır.
Son olarak gelelim “yazdıkça kolaylaşıyor” meselesine. Bu hem doğru hem yanlış. Yazmak kolaylaşıyor evet, ama aynı zamanda hep zor olmaya devam ediyor. Peki bu ne demek?
(Eskiye göre) Daha iyi yazdıkça standartlarınız yükseliyor, kendinizden beklentiniz yükseliyor, beğenme eşiğiniz yükseliyor. Haliyle zorlanmaya ve kendinizi zorlamaya devam ediyorsunuz.
Sonuç: Yazmak hep biraz zor olmalı.
(Bkz ilk başlığım ve ayrıca YZ’nin Hızlı Yükselişi)
“Yapay zeka ile yazmak çok kolay yeaa, artık metin yazarlarına ihtiyaç yok”
Tabii canım! ;)
Üç Ayrıntı
Metin Yazarlığı İpucu
Eylem Çağrınıza (CTA) sıcaklık mı katmak istiyorsunuz? İşte size eylem çağrınızı sonuca daha da yaklaştıracak üç önemli ayrıntı:
Haftanın Sözü:
"Eğitmek için eğlendirmek zorundasınız çünkü başka türlüsü işe yaramıyor."
Walt Disney
Özür ve Temenni
Son zamanlarda pek düzensiz yayın yapıyorum farkındayım, lütfen idare edin. Hem iş, hem aile hayatı, hem de internette aktif olup siz sevgili dostlarımla bir şeyler paylaşmaya çalışmak kolay olmuyor. Her bülten maili yazıp, göndermek için programladığımda keyfim yerine geliyor, kendimle gurur duyuyorum ve sonra diyorum ki “tamam artık, bundan sonra her hafta yazacağım” ama olmuyor, gene araya bir şeyler giriyor ve bir bakmışım gene birkaç haftayı boş geçmişim. Bunun için sizden özür diliyorum, çünkü abone olurken benden aldığınız söz “her hafta en az bir mail” şeklinde.
Ve bu kez biraz daha kararlı olarak niyetimi ortaya koyuyorum. Haftaya pazar yine yeni bir email ve dolu dolu bir haftasonu okuma keyfi ile karşınızda olmaya çalışacağım.
Görüşünceye dek kendinize iyi bakın.
Mutlu pazarlar!..