Satış Yapmak Neden Bu Kadar Korkutucu Geliyor?
Çünkü yanlış biliyordun! Merak etme artık seveceksin.
Pazarlama ve Satışa bakışını değiştirmelisin
Satış kelimesini duyunca neden yüzümüz ekşir?
Garip ama gerçek:
Alışveriş yapmayı severiz.
Para kazanmayı da, harcamayı da severiz.
Ama konu satış yapmaya gelince…
Herkeste bir tedirginlik, bir iç daralması.
Neden?
Çünkü bize satışın kötü bir şey olduğu öğretildi.
Israrcı, bıktırıcı, sahte...
Satış denince akla çoğunlukla bunlar geliyor.
Oysa biri seni kandırmadan, sana tam da ihtiyacın olan şeyi sunuyorsa…
Bu hâlâ kötü bir şey mi?
Tabii ki değil.
O halde sorun satışın kendisinde değil.
Bizim satışa bakışımızda.
Şunu anlamalısın:
İş yapmak istiyorsan, satışla aran iyi olacak.
İster freelance çalış, ister içerik üret, ister online kurs sat...
Fikrin paraya dönüşsün istiyorsan, satıştan kaçamazsın.
Satışı sevmek zorunda değilsin belki. Ama anlamak zorundasın.
Çünkü satış yapmadan kazanç olmaz,
Kazanç olmadan da özgürlük masal olur.
Üstelik korkmana da gerek yok;
çünkü aslında pazarlama ve satışa sandığın kadar yabancı değilsin.
Sana tuhaf gelebilir.
Ama bir fikrini paylaştığında bile pazarlama yapıyorsun.
Bir tweet attığında, story paylaştığında, blog yazdığında...
Aslında hep birilerini etkiliyorsun.
Yani “ben satış yapmam” diyemezsin.
Çünkü her gün bir şekilde bir şeyler satıyorsun.
Fikrin, tarzın, değerlerin, hatta sessizliğin bile bir satış taktiği olabilir.
Peki farkı ne belirliyor? Cevap: İkna
İkna 21. yüzyılın en önemli becerisidir
İkna etmeyi bilen kazanıyor.
Çünkü o pazarlamanın ne olduğunu anlamış:
İnsanları manipüle etmek değil, onlara yardım edebileceğini göstermek.
İkna ≠ Manipülasyon
İkna, doğru niyetle yapılırsa hem etik olur hem de etkili.
Birini kazıklamak değil, birlikte kazanmak gibidir.
Bugün anneni bir şeye ikna ediyorsun.
Yarın bir müşteriyi.
Öbür gün kendini.
Hayat bir ikna oyunudur.
Ve bu oyunda güçlü olanlar kazanır.
Ama kastettiğim kas gücü değil elbet.
Etkili iletişim ve ikna sanatının gücü!..
Statü gücü. Etki gücü. Para gücü.
Sadece iyi biri olmak yetmez.
İyi ve etkili biri olmalısın.
Yoksa niyetinle değil sonuçlarınla yargılanırsın.
Gerçek şu ki…
Sesini duyurmak istiyorsan, insanlar seni duymalı.
Özgür yaşamak istiyorsan, sistemin nasıl işlediğini anlamalısın.
Hayalini kurduğun hayat için, o hayatı ikna etmelisin.
Gerçekliği ikna etmek diye bir şey var.
Çünkü gerçekliği zorlayamazsın, kandıramazsın.
Ama ona fikrini kabul ettirebilirsin.
Bu da ikna etmeyi bilenlerin ayrıcalığıdır.
Ve evet, bu beceri öğrenilir.
Ben de öğrendim.
Şimdi “Tek Kişilik İş Hayatın” projesinde bunu öğretiyorum.
Ama önce şunu hatırla:
Hayat, kendini iyi ifade edebilenleri ödüllendirir.
Kendini iyi pazarlayabilenleri.
Kendini saklamayanları.
Öyleyse gel şimdi sana belki de bu mailde en hoşuna gidecek şeylerden bahsedeyim biraz da. Nedir o?
İş Kurmanın Yeni Yolu
İnternetin ve sosyal medyanın yükselişiyle işler değişti. Hem de kökünden.
Artık oyun büyük şirketlerin değil. Tek kişilik orduların ve küçük ama hızlı takımların. Ve bu daha başlangıç.
Lakin bir başka sorun var: Hâlâ karşına çıkan girişim tavsiyelerinin %90'ı eski dünyanın kafasıyla yazılmış.
O eski kafa ne diyor?
Bir niş seç
Bir müşteri profili seç
Bir beceri seç
Bir iş modeli seç
Yani işin özeti: “Para nerede, oraya koş.”
Sonuç?
Kendi işini yapmak hevesiyle bu tavsiyeleri dinliyorsun ve başına şunlar geliyor:
Hiç tanımadığın alanlara giriyor,
zerre bağ kurmadığın insanlara ulaşmaya çalışıyor,
ilgini çekmeyen becerileri öğrenmeye uğraşıyor,
ve kulağa havalı gelen modellerin peşinde sürükleniyorsun.
Evet, para kazanmayı istemekte yanlış bir şey yok. Ama para kazanmak için kendini sana hiç uymayan bir şeyleri yapmaya zorlamak ve bunalıma sürüklenmek de akıl karı değil inan.
Çünkü aslında hayatı iyi yapan şey tek başına para değil. Buna son bültenimde değinmiştim, istersen göz atabilirsin:
Daha Az Çalış, Daha Çok Kazan, Hayatı Dolu Dolu Yaşa
“Daha az çalış, daha çok kazan, hayatı dolu dolu yaşa” kulağa klişe gibi geliyor olabilir. Hatta imkânsız gibi. Çünkü çoğumuzun zihni bugünkü iş düzenine programlı: Daha çok çalışırsan, daha çok kazanırsın.
Hayatı iyi yapan şey, dikkatini gerçekten değer verdiğin şeylere verebilmektir.
Ama tabii ki neye değer verdiğin zamanla değişir.
O yüzden başta sana uygun gibi görünen bir iş modeli, birkaç yıl içinde sana dar gelir, seni boğar.
Eski yöntemlerde para tek motivasyon. O yüzden de başkalarının “önemli” diye sunduğu işlere, projelere, becerilere dikkatini yatırırsın. Ve kendine tamamen yabancılaşırsın.
Yeni yöntem daha farklı.
Burada ilk öncelik hayalini kurduğun hayat.
Şu şekilde işliyor:
Bir niş seçmezsin, sen niş olursun.
Geçmişteki haline yardım edersin.
Kendi sorunlarını çözersin.
Geliştikçe iş modelini de geliştirirsin.
Bu yöntemi uygulayabildiğin zaman artık “iş-yaşam dengesi” gibi şeylere ihtiyacın olmaz. Yani ne işe boğulup hayatı kaçırırsın, ne de sevmediğin bir şeyi yaptığın ve yeterince kazanamadığın için mutsuz olursun.
Burada işin ve hayatın birleşir.
Olduğun kişi olarak para kazanırsın.
Ve bir kez bunu fark ettiğinde… O eski sistemin yalanlarını artık yutmazsın.
Kendini geliştirerek, edindiğin değeri paylaşarak, geçmişteki halinle aynı durumdaki insanlara çözüm sunarak kurarsın bu işi.
Nasıl, kulağa harika geliyor değil mi?
Ama bu yol herkese göre değil.
Zihnini, bedenini, becerilerini, finansal zekânı ve ilişkilerini geliştirmek gibi bir derdin yoksa…
Hızlı çözüm ve kolay para dışında bir şey düşünmüyorsan…
Bu sistem sana göre değil. Zaten o kafayla başka bir iş modelinde de ayakta kalamazsın. Kusura bakma, gerçekler acıdır.
Peki bu yolda neye ihtiyacın var?
Sıfırdan başlayıp ustalaşacağın net bir gelişim süreci
Edindiğin değeri kendine çeken bir sistem
Sen geliştikçe gelişen ürün ve hizmetler
Şimdiye kadar öğretilen modellerde – mesela e-ticarette – daha işe başlamadan binlerce lira yatırmak zorundasın.
Reklam, satış, yazılım, tedarik, müşteri hizmetleri…
Ve baştan büyük risk.
Daha kazanmadan harcamaya başlarsın. Ve ilk ya da ikinci denemede patlarsan… Geçmiş olsun! Oyun biter. (Üzücü!)
Benim bahsettiğim sistemde ise...?
Hiçbir deneyime ihtiyacın yok. Zaten işin kendisi sana o deneyimi kazandırır.
Ucuz ya da ücretsiz araçlarla evvela bir topluluk kurarsın. Kendi deneyiminden doğan ilk ürün ya da hizmeti çıkarırsın.
Paran yoksa bile başlayabilirsin. Yani başarısız olma riskin sıfıra yakın.
Seni sadece şu dördü bitirebilir:
Çok erken pes etmek
Süreçte kalamamak
Öğrenmeyi reddetmek
Ve en kötüsü: Kaçmak istediğin hayata “aslında o kadar da kötü değilmiş” diye geri dönmek
Bu sistem sana gerçekten neye değer vereceğini hatırlatır.
Eğer bunu okurken içinde bir "Ben de yapabilirim!" hissi uyandıysa ne mutlu ki doğru yerdesin. Çünkü bu yolculuk daha yeni başlıyor. Bir sonraki bültende "hiçbir şey bilmiyorum" diyenlerin bile sıfırdan nasıl harekete geçebileceğini anlatacağım.
Hazır mısın?
Not: "Tek Kişilik İş Hayatın" serisini kaçırmamak için bu maili sabitle, yıldızla, yer imlerine ekle. Bir şekilde kaydet işte. :)